Konu ilişkiler ve aşk ise şemalarımızın sürece dahil olması kaçınılmazdır.
Dünyaya bakıma muhtaç bir şekilde geliriz. Bakım verenimiz tarafından karşılanması gereken fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarımız vardır. Şema denilen yapı, temel duygusal ihtiyaçlarımızın yaşamın erken dönemlerinde yeterince karşılanmaması neticesinde oluşur. Kendimizle ve ötekilerle kurduğumuz ilişkilerde varlığını tekrar etme eğilimindeki yıkıcı/uyum bozucu kalıptır.
Peki şema neden bu kadar önemli?
Yaşamın erken dönemlerinde oluşan bir kalıp olması sebebiyle onu tanıdık bir parçamız olarak algılarız. Uyum bozucu olmasına rağmen bildiktir. Konu ilişkiler olduğunda çok temel ihtiyaçlarımızdan olan güven ve sevgiyi istikrarlı olarak alabilmek bizim için oldukça önemlidir. İlk ilişkimiz ise dünyaya geldiğimizde bakım veren ile kurulandır. İhtiyaç duyduğumuzda bakım verenlerimiz fiziksel ve duygusal açıdan stabil olarak var olmadığında yara alırız. “Demek ki ihtiyaç duyduğum sevgiyi her zaman alamayabilirim, sevilebilir değilim, diğerleri her an gidebilir, varlıkları kalıcı değildir” gibi öğrenmeler şemalarımızı oluşturmaya başlar. Bu öğrenmeler her zaman bilinç düzeyinde hatırlayabildiğimiz dönemlere ait değildir; ancak bedenimiz yaşadığımız şeylerin kaydını tutmaktadır. Deneyimler nöral altyapımızda yerlerini almış ve pekiştiği taktirde yaşam boyu bizi etkilemek isteyecektir.
Şema, yaşamın ilerleyen dönemlerinde kurduğumuz sosyal ve romantik ilişkilerde de varlığını göstermek ve tanıdık örüntüsünü tekrar etmek ister.
Örneğin Duygusal Yoksunluk şeması yalnızlık, değer ve sevgi temaları ile ilişkilere dahil olur. Bu şema tetiklendiğinde; kişi ihtiyaç duyduğu sevgiyi sağlıklı biçimde alamayacağı duygusal açıdan soğuk partnerlere çekim duyabilir. Bu tema kişi için tanıdıktır, sevilebilir olmadığı inancını şema üzerinden tekrar eder. Kimi zaman da kişi, partnerinin sevgi ve ilgiyi sürekli ve fazlaca göstermesine ihtiyaç duyabilir. Buradaki çaba, küçüklüğümüzde eksik kalan duygusal ihtiyaçlarımızı ve tanıdık örüntümüzü bugün yetişkin hayatımızdaki ilişkilerimiz üzerinden karşılamaya yöneliktir.
Aşkın tarifi her birimiz için farklıdır.
Eğer bugün “aşk” olarak hissettiğimiz yoğun duygu, karşılanmamış duygusal ihtiyaçlarımızı temsil ediyorsa romantik ilişkimizin şemaların elinde savrulabilme ihtimali söz konusudur. Şemanın senaryosunu tekrarlamak isteyen yıkıcı yönü ilişkiyi zorlu yollara sokarak kaçınılmazı beraberinde getirebilir. Kaçınılmaz demek her zaman ayrılık değildir. Daha öncesinden bize aşina olan ilişkisi örüntüsünü devam ettirmek ve içinden bir türlü çıkamamak da kaçınılmaza dahildir. “Kendini gerçekleştiren kehanet” bakışıyla ele aldığımızda “sevilebilir değilim” inancı sevgiyi bir türlü ihtiyaç duyduğumuz haliyle alamadığımız ilişkide kalarak kendini doğrulayabilir.
Bugün hayatın içerisinde bir “yetişkin” olarak var olurken, içimizde “çocukluğumuzdan gelen bir parçamız” eksik kalan ihtiyaçlarını karşılayabilmek adına yetişkinlik yaşamımıza dahil olmaya çalışmaktadır. İçsel çatışmamız bu noktada belirmeye başlar. Yetişkin olarak var olduğumuz hayatımızı “sağlıklı yetişkin” yanımızla idame ettirmeye ihtiyaç duyarız. Dolayısıyla ilişkilerdeki ihtiyaçlarımızın da yetişkin yanımıza ait olması önem arz eder. Bir ilişkinin içindeyken “beni bu kişiyle bir araya getiren parçam ve ihtiyacım nedir?” sorusu bizlere yol açacaktır.
İlişkilerde sağlıklı yetişkin yanımızın ihtiyaç, istek ve sınırlarıyla bulunmak dileğiyle…
Uzm. Kln. Psk. Beyza Bozduğan
Commenti